11 Mart 2016 Cuma

Harem nedir? Ne değildir? Bir de Orhan Koloğlu'ndan okuyun...

Orhan Koloğlu, biliyorsunuz, 67 (yazıyla altmışyedi!) kitabı olan değerli ve çalışkan tarihçilerimizden. Sağolsun, Türk Solu'nda da düzenli yazmaya başladı, gazetemize zenginlik ve kalite katıyor.
Orhan Koloğlu'nun tarihçilik anlayışı, bizim, Türk Solu'nun duruşuna çok benzer. Hiçbir önyargıya sahip değildir. Doğruya doğru, eğriye eğri demekten çekinmez. Türk Solu'nda yazılarını takip edin, göreceksiniz.
Geçtiğimiz günlerde Emine Erdoğan, Harem hakkında konuşunca, daha doğrusu saçmalayınca, konuyu bir de Orhan Koloğlu'nun gözünden aktarmak istedim.
Öncelikle, şunu ifade edeyim, Osmanlı'da harem Muhteşem Yüzyıl ve türevi dizilerde gördüğünüz gibi değildir. O dizilerde anlatılanlara %1 bile benzemez. Ama yıl olmuş 2016, 100 yıl önce ortadan kalkmış bir kurumu da Emine Erdoğan gibi övmenin bir anlamı yok.
Birkaç şey söylemek istiyorum. Orhan Koloğlu'nun Osmanlı haremini ve Piyer Loti'nin romanlarındaki Osmanlı'yı anlattığı "Loti'nin Kadınları" kitabından küçük bir alıntıyla yetineceğim:
"16-17. yüzyıllarda Osmanlı'nın gücü karşısında Türk-Müslüman'ın değerlendirmede daha çok siyasi askeri konular egemendi. Harem ancak sultanla bağımlı olarak bahsedilen bir konuydu. 18. yüzyılın ikinci yarısında, artık Osmanlı'nın ürtülecek bir güç olmaktan çıktığı dönemde ilk olarak Montesquieu doğunun erotik niteliğini vurgulayarak tanımlamaya girişir: 'En ince zevklerin, mahmurluk getiren keyiflerin diyarı'. Harem konusundaki yanlış imajın mucidinin 'Aydınlanmanın bu önde gelen bilim adamı' olduğunda bütün araştırmacılar birleşir."
Evet, Orhan Koloğlu, Harem hakkındaki yanlış tanımın izini sürmüş. Ve haremi bir erotik mekan gibi nitelendiren çarpıtmanın Montesquieu ile başladığını ortaya çıkarmış.
Düşünebiliyor musunuz. Avrupa'nın önde gelen aydınlarından, Aydınlanma'nın mimarı Montesquieu, Osmanlı hakkında en bağnaz ve yalan tezleri savunuyor.
Koloğlu'nun kitabında Pierre Loti'nin kitaplarındaki çarpıtmaları da göreceksiniz. Batı'nın Doğu insanına ne büyük önyargılarla yaklaştığının çarpıcı örneklerini bulacaksınız.
Bence vahim olan, Batı'nın ırkçı ve Türk düşmanı çarpıtmalarının bugün Türk toplumunda doğruymuş gibi kabul edilmesi. Bunda en büyük pay da Muhteşem Yalanlar barındıran Muhteşem Yüzyıl gibi diziler... Tarih diziden öğrenilmez...
-----
Şimdi de gelelim Emine Erdoğan'a. Bir doğru nasıl yanlış anlatılır örneğini vermiş Emine Erdoğan. Öncelikle madem Harem'i bu kadar seviyorsun, kur kocan için bir Harem görelim. :)
İkincisi, Harem Montesquieu'ların ortaya koyduğu gibi değildir, ama Emine Erdoğan'ın anladığı gibi bir üniversite de değildir. Saray ahalisine evlenmeleri için "bilgili" kadınlar yetiştiren bir kurum. Ama bu saraydaki Harem. Bir de paşaların, çeşitli önde gelen zenginlerin de evlerinde harem var. Emine Erdoğan, ondan hiç bahsetmemiş. Evlerdeki harem yine Batılıların sandığı gibi erotik bir mekan değil, kadınların birlikte yaşadığı namahremdir. Ama Emine Erdoğan'ın sandığı gibi bir üniversite de değildir.
Üçüncüsü, Emine Erdoğan'ın bu saçmasapan konuşmayı yaptığı yer: Valide Sultanlar Sempozyumu. Emine Erdoğan böyle bir sempozyumda hangği sıfatla yer alıyor? Kendini Valide Sultan mı sanıyor? Öyleyse padişah Bilal mi olacak. Yandık desenize!!!
-----
Orhan Koloğlu'nun kitabına geri dönelim. Kitapta, II. Abdülhamid ve sonraki İttihat ve Terakki döneminde kadınların özgürlük mücadelesinden de bahsediliyor. Kadın hakları hâlâ önemli bir gündem. Tam 100 yıl önce, 1915'te bir Osmanlı aydını (C. Sabih) konuyu nasıl anlatmış aktarmak istiyorum. Kadınlara verilen haklar ve toplumun (daha doğrusu erkeklerin buna gösterdiği direnci anlatıyor)
"Kız okulları açılır, programlarının zamana uygun olmasını engelleriz. Kadınlar telefon idaresine, posta memurluğuna tayin edilmek ister, tesettürü bahane ederek önüne geçeriz. Ticaret yapmak ister, ticarethanenin sırf kadınlara yönelik olması şartını koyarak ticareti imkansız hale getiririz. Kocasıyla gezmek ister, vapurda, tramvayda, tiyatroda, her yerde kadını kocasından ayırırız. Velhasıl, kadın neye teşebbüs etse., örf ve adet adına engel oluruz. Kadına ille de kocaya gideceksin diye baskı yaparız, ama erkege yapmayız. Bütün bu örf ve adetler değişmedikçe kadınlarımız ilerleyemez. Bu da milletimizin ilerlemesini engeller."
Ziya Gökalp de kadınlara hak verilince "din elden gidiyor" diyenlere şu yanıtı vermiş bir şiirinde:
Bir kadın var ki ya annem, ya kardeşim, ya kızım Odur bende en mukaddes duyguları yaşatan... Bir diğeri sevgilim ki günüm, ayım, yıldızım Odur bana hayattaki şiirleri anlatan Bu mahluklar nasıl hakir olur şer'in gözünde Bir yanlışlık var mutlaka müfessirin sözünde! (Müfessir: Dini yorumlayan)
-----
Orhan Koloğlu okunması gereken bir tarihçi. Harem'in Batının sandığı gibi bir (kusuruma bakmayın) "toplu seks" mekanı olmadığını da anlatıyor. Ama bir yandan da kadının nasıl ikinci sınıf vatandaşlığa doğru itildiğini ve bu durumdan kurtulmak için verdikleri mücadeleyi aktarıyor.
-----
Son bir not: Pierre Loti, romanlarında şehvet düşkünü Osmanlı kadınlarının peşinden nasıl koştuğunu anlatır. Orhan Koloğlu, Pierre Loti'nin aslında eşcinsel olduğunu ortaya koyuyor. :)