27 Ağustos 2015 Perşembe

Aydınlık'tan Perinçek'e sansür...

Perinçek dünkü basın toplantısında gelen bir soru üzerine şöyle demiş:
"Şehit yakınlarının acıları var. Tabi hepimizin acısı, biz de aynı acıyı yürekten duyuyoruz. Sayın Yarbay’ın AKP iktidarına karşı duyduğu öfke hepimizin paylaştığı bir öfkedir. Sayın Yarbay da onu haykırıyor. 'Siz sorumlusunuz' diyor."

Sonra da "ama" diyerek ekliyor:
"Askerlerin görevlerinden gelen sorumlulukları, görevleri vs. de vardır."

Dikkatinizi çekerim Davutoğlu'nun "Şehit yakınının acısını anlıyoruz ama subaylar görevini unutmamalı" söylemine ne kadar benziyor."

Ancak asıl dikkat çekmek istediğim bu değil. Perinçek'in Aydınlık tarafından sansür edilmesi... Bu kısım Aydınlık'ın ne internet sitesinde var ne de basılı gazetesinde...

Acaba Perinçek'in Yarbay Mehmet Alkan hakkındaki bu sözü kim tarafından sansürlendi?

Yoksa Perinçek kendisi mi pişman olup Aydınlık'ın haberinden sildirdi? Malum dün Yarbay'ın isyanını manşet yapan gazeteleri (Sözcü dahil) PKK progandası yapmakla suçlamıştı...

Acaba açıklamasında Yarbayı savunduğu kısımdan mı rahatsız oldu, eleştirdiği kısımdan mı?

Konu Perinçek olunca bu soruları yanıt vermek zor...

Ulusal Kanal'daki sansürsüz haber:
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/1-kasim-gorevi-halkimiza-milli-hukumet-secenegini-sunmak-h72777.html

Aydınlık'taki sansürlü haber:
http://www.aydinlikgazete.com/m/?id=75925

Yarbay Mehmet Alkan'ı destekleyen gazeteleri PKK propagandası yapmakla suçlayan Aydınlık haberi:
http://www.aydinlikgazete.com/medyanin-halleri/pkk-gazetelerinin-manset-yaptigi-sehit-cenazesi-h75904.html

Buyurun bu da basın toplantısında söyledikleri:
http://www.tvarsivi.com/ulusaltv-27-08-2015-2358582y.html?p=2358595 (3:30'dan itibaren izleyin)

Seçim Hükümeti değil Muhalefeti Bölme Operasyonu

AKP öyle isimlere seçim hükümetinde bakanlık görevi önerdi ki...
Maksat üzüm yemek değil bağcı dövmek...
Anlaşılan AKP hükümet kurmanın değil muhalefet partilerini bölme, birbirine düşürme peşinde...
Böylece AKP siyaseti siyasi olmaktan çıkarmayı başarmıştır. AKP artık Tayyip diktatörlüğünün ve rant ekonomisinin devamı için yaratılmış bir iktidar aygıtına dönüşmüştür.

Kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Tayyip, 17 Aralık'tan sonra gözünü iyice kararttı:
1. AKP'yi birlikte kurduğu Bülent Arınç ve Abdullah Gül gibi 40 yıllık dava arkadaşını bir çırpıda silmekten çekinmedi.
2. Yıllarca birlikte hareket ettiği Cemaat'i ve destekçisi aydınları/gazetecileri "en tehlikeli düşman" ilan ediverdi.
3. 5 yıldır "siyasi geleceğimi tehlikeye atsa bile Çözüm Sürecini gerçekleştireceğim" diye PKK'ya o kadar taviz veren kendisi değilmiş gibi sırf seçimde oyunu birkaç puan artırmak için PKK'ya karşı operasyonlar başlattı.
4. 2011'den beri IŞİD'i maddi manevi desteklerken şimdi en büyük IŞİD karşıtı kesildi.
5. Ergenekon tertibi gerçekleşirken "savcısı benim" dememiş gibi "Orduya kumpas kurdular" demeye başladı.

Son örnek ise 30 Ağustos törenleri hakkında... Yıllarca 30 Ağustos törenlerini çok görkemli olmakla eleştiren, bunu "militarizm" olarak gören Tayyip, bu sene 30 Ağustos törenlerinin "görkemli" yapılması talimatı vermiş!

Sanıyor ki bu milleti kandıracak! Oyunu 3-5 puan artıracak. Yarbay Mehmet Alkan'ın kardeşinin cenazesinde haykırdıkları ve bu kadar destek görmesi tek bir şeyin kanıtıdır: Türk milleti Tayyip'in kaos planının farkında...

Gözünün karartmış bir diktatör kadar tehlikeli bir şey gelemez bir milletin başına. (Merak edenler Hitler'in Almanya'da yarattığı yıkımı incelesin.)
Bu açıdan terördür, Ortadoğu'dur, ekonomidir, Türkiye'nin bütün sorunlarını bir kenara bırakıp öncelikle Tayyip'ten kurtulmak için çabalamalı. Yoksa diğer sorunları çözecek bir siyasi zemin bırakmayacak bu ülkede...

25 Ağustos 2015 Salı

Sıkıyönetim, “Başkomutan” Tayyip’e diktatörlüğü altın tepside sunmaktır

Şehit cenazelerinde “Katil Erdoğan” sloganları
7 Haziran’da AKP tek başına iktidarı kaybedince Tayyip gözünü kararttı, kaos planını devreye soktu. Sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. 45 günde 56 şehit verdik. 37 asker… 17 polis… 2 korucu… Şehit cenazelerinde atılan sloganlarda da bir değişim var. Elbette “Kahrolsun PKK” hâlâ en çok atılan slogan. Katilleri bu millet tanıyor. Ve tabii “Vatan sana canım feda”… Bir kararlılık ifadesi. Binlerce yıllık bir Türk geleneğinin kaçınılmaz ifadesi…
Ama artık “Katil Erdoğan” sloganları da duyuluyor cenazelerde… Hatta iki AKP’li bakan katıldıkları şehit cenazesinde protestolarla karşılaştı: Yalçın Akdoğan ve Mehmet Müezzinoğlu… Aslında ikisi de son sürecin en tanınmış isimleri. Üzerlerine pet şişeler atılmasının, “yazıklar olsun” diye bağırılmasının, yuhalanmalarının asıl nedeni bu.
Hatırlayalım, Yalçın Akdoğan “çözüm süreci”nin simge ismiydi. Dolmabahçe’de HDP’li milletvekilleriyle birlikte toplantı yapmış ve teröristbaşı Apo’nun mesajını birlikte okumuşlardı. Mehmet Müezzinoğlu ise geçtiğimiz günlerde “Başkan seçseydik bu kaos yaşanmazdı” açıklamasını yapmıştı. Nitekim cenazede yapılan protesto sırasında bir vatandaş “Sayın bakan, ‘başkan seçilseydi böyle olmazdı’ dediniz. Daha kaç şehidin gelmesi gerekiyor?” diyerek tepkisini gösterdi.
Bir millet uyanıyor…
Tayyip, yaratacağı kaos ortamında oylarını artıracağını, HDP’ye kayan bir kısım Kürt oyunu ve MHP’ye giden milliyetçi oyları geri alacağını hesaplıyordu. Ancak durum hiç de beklediği gibi gitmiyor… Yarattığı kaosun altında kalacak gibi duruyor…
Bahçeli’nin Sıkıyönetim çağrısı
Bütün Türkiye Tayyip’in kaos planını çözmeye çalışıyor, “katil Erdoğan” sloganları şehit cenazelerini kaplamışken Bahçeli’den yine AKP’yi rahatlatacak hamle geldi: “Sıkıyönetim” çağrısı yaptı. Bahçeli ya Türkiye’de yaşananların farkında değil. Ya da farkında ve bu yüzden Tayyip’in yardımına koşuyor. Umarız ilki geçerlidir.
Bakın ne diyor Bahçeli:
“Anayasa’nın 122. maddesine uygun olacak şekilde, şiddet ve dehşet manzaralarının olduğu il ve ilçeleri de kapsayacak ölçüde ülkemizin bir bölümünü mutlaka sıkıyönetim tedbirleriyle emniyete almak zorunludur. Bunun nasıl olacağı ise Anayasa’nın mezkur maddesinde ayrıntısıyla belirtilmiştir. Sıkıyönetim ilanı geciktirildiği takdirde veya ertelenmesi halinde Türkiye baştan ayağa teröristlerin düşmanlıklarına yoğun olarak sahne olacaktır.” Bahçeli, sadece Sıkıyönetim istemekle kalmıyor, bunun hiç zaman kaybetmeden “hemen” yapılmasını istiyor. Burada PKK’yla mücadelenin nasıl yapılması gerektiğini, terörün nasıl durdurulacağını tartışacak değiliz. Çünkü bu tam da Tayyip’in bizleri çekmek istediği zemin.
Sormamız gereken asıl soru şu: Tayyip iktidardan indirilmeden PKK bitirilebilir mi? Elbette bitirilemez… Peki, Tayyip iktidarına “Sıkıyönetim” gibi bir yetki verilmesini istemek hangi akla hizmettir?
Bahçeli şehit cenazelerindeki sloganları duymuyor mu?
“Ciğeri kediye emanet etmek” deyimi sanki bugünler için söylenmiş. Bahçeli’nin şehit cenazelerinde atılan sloganlara bu kadar duyarsız kalmasını anlayamıyoruz. Bütün millet “Katil Erdoğan” diyor. Neden? Bahçeli acaba bu slogan üzerinde hiç düşünmüş müdür?
“Katil Erdoğan” demek “Katil PKK değil” anlamına gelmiyor. Katilin yardımcısı olduğu için bu tepki… Bunca yıldır Açılımdır, Oslo’dur, müzakeredir, Habur’dur, verdiği tavizler yüzünden PKK’yı besleyip büyüten isim değil mi Tayyip?
Sürekli hatırlatmak zorunda kalmak bizi üzüyor, ama tekrar etmek durumundayız: AKP iktidara geldiğinde PKK terörü dibe vurmuştu. Teröristbaşı Apo yakalanmış, terör örgütü ne yapacağını bilemez bir şekilde geri çekilmişti. 2000-2002 arası PKK’nın en zayıf dönemidir.
İşte tam da o dönemde geldi AKP iktidara. PKK’nın üstüne son bir kez gidilse, bu beladan kurtulacaktı Türk milleti… Ama Tayyip üstüne gitmek bir yana, PKK’yla işbirliğine girişti: Ordu’ya karşı… Devlet’e karşı… Cumhuriyet’e karşı… Atatürk’e karşı…
Kürtçülük Tayyip iktidarı sayesinde hayal bile edemeyeceği meşruluk kazandı, öyle tavizler verildi ki, böyle bir ortamda PKK elbette büyüyecekti. HDP elbette 11 ilde belediye kazanacak ve fiili iktidarını kuracaktı. Bütün bunlar PKK terörünün sonucu değil AKP iktidarının hediyesidir. Türk milleti bütün bunları biliyor. Elbette Bahçeli de biliyor. Peki, niye görmezden geliyor?
Neden “PKK terörünü bitirmek için öncelikle AKP iktidarından kurtulmalıyız” demiyor? Şurada yeniden bir erken seçim yapılacağı ortada. En geç 3 ay içinde seçim olacak. Nedir Bahçeli’nin acelesi? Bu acelenin tek bir açıklaması olabilir: Sıkıyönetim’in seçimden önce ilanını sağlamak… Bu tam da Tayyip’in istediği şey değil mi?
Sıkıyönetim altında seçim: Tayyip’in tek kurtuluşu
Anket üstüne anket yayınlanıyor. AKP, Tayyip’in istediği yükselişi bir türlü yakalayamadı. Uygulanan kaos planı işe yaramış gözükmüyor. Milletin tepkisi PKK’ya değil AKP’ye yöneldi. Öyleyse bu tabloda Tayyip’i kurtaracak tek bir seçenek kalıyor: Sıkıyönetim altında seçime gitmek. Tayyip Sıkıyönetim sayesinde bir taşla birkaç kuş birden vurmayı hesaplıyor:
1. Sıkıyönetim baskısı sayesinde HDP’ye kaptırdığı bir kısım oyu geri almak.
2. Muhalefetin propaganda olanaklarına kısıtlama getirerek avantaj elde etmek.
3. Gezi eylemcilerinden tutun (çapulcular) “Cemaat”e (haşhaşiler) kadar diktatörlüğüne karşı çıkanları “terör örgütü” kapsamına alarak tamamen susturmak.
Yani herkes susacak. Bir tek Tayyip konuşacak. Ancak öyle bir seçimde AKP oylarını artırabilir. Tabii Sıkıyönetim ilan etmek, hele hele seçime giderken, kolay değil. Zaten AKP’nin milletvekili sayısı da yetmiyor, MHP’nin desteğine ihtiyacı var. İşte tam bu noktada Bahçeli Hızır gibi yetişiyor. Ve Tayyip’in gönlünden geçenleri Tayyip adına ifade ediyor: “Acilen sıkıyönetim ilan edilmelidir.”
Bahçeli’ye “AKP’nin koltuk değneği” dediğimizde kimi MHP’li dostlar çok alınıyor. Ama Allah aşkına, şu dönemde, Türkiye tam seçime giderken, Sıkıyönetim istemenin başka nasıl bir izahı olur? Ya Bahçeli çok saf… Ya siyaseten çok yetersiz… Ya da Tayyip’le başka bir anlaşmanın içinde. Başka bir açıklama bulmanın imkanı yok. Bahçeli’ye çağrımız açık ve net: PKK terörünün “acilen” durdurulmasını mı istiyorsun? O zaman AKP’yi “acilen” devir. AKP’ye ve Tayyip’e daha fazla yetkiler veren “Sıkıyönetim”ler değildir PKK terörünü engellemenin yolu. İlk iş terörü bu kadar azdıran AKP’den kurtulmak olmalıdır.
Sıkıyönetim bir ilçede bile olsa, Tayyip onu diktatörlüğe dönüştürmesini bilir
KCK birkaç ilçede “öz yönetim”, yani “özerklik” ilan etti. Bahçeli’nin “acil Sıkıyönetim” çağrısının nedeni bu. “Hemen Sıkıyönetim ilan etmezsek Diyarbakır dahil bütün Güneydoğu’da özerklik ilan edilecek.” gibi bir hava yaratmaya çalışıyor. Bahçeli’nin bahsettiği sıkıyönetim ilan edilirse yaşanacakları bir düşünelim. Bahçeli sadece PKK’nın etkin olduğu yerlerde Sıkıyönetim ilan edilsin diyor. Bırakın kocaman bir bölgeyi, küçücük bir ilçede bile Sıkıyönetim ilan edilse, Tayyip bunu yurt çapına yaymak için elinden geleni yapacaktır. Siz isterseniz sadece Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde Sıkıyönetim ilan edin. İşte o zaman İstanbul’da da bombalar patlamaya başlar. Ve bir bakmışsınız, kaos ortamı bütün Türkiye’ye yayılmış. Çünkü MİT “Milli” İstihbarat Teşkilatı falan değil… Artık “Majestelerinin” İstihbarat Teşkilatı. Kaos yaşandıkça Sıkıyönetimin ilan edildiğini gören Tayyip, kaosu bütün Türkiye’ye yaymaktan çekinmeyecektir.
Siz çok iyi niyetle özerklik ilan edilen ilçeleri “kurtarmayı” hedefleyebilirsiniz. Ama bir bakmışsınız, Tayyip adım adım bütün yurtta Sıkıyönetim ilan edivermiş. Ve siz istediğiniz kadar “Sıkıyönetim yetkiyi askere veriyor” diye düşünün. Tayyip kadar “Başkomutan benim” diyen bir Cumhurbaşkanı gördünüz mü? Nasıl teamülleri hiçe sayıp Cumhurbaşkanı olduktan sonra da Bakanlar Kurulu yönettiyse, Sıkıyönetim toplantılarına da “Başkomutan” olarak başkanlık etmekten çekinmeyecektir…
Sıkıyönetim sadece terör örgütlerini engellemez. Aynı zamanda siyaseti de durdurur. Hele hele Tayyip gibi muhalefete katlanamayan bir diktatör bozuntusu Cumhurbaşkanı’ysa Sıkıyönetim ona hayal ettiği yetkileri kazandırmış olur: Muhalefeti susturmak.
Bahçeli’nin böyle bir yetkiyi kendi eliyle Tayyip’e vermeyi kabullenmesini anlamak güç. Tam bir siyasi intihar. Gerçi 13 yıl önce kaybedeceğini bile bile “erken seçim” isteyen de Bahçeli değil miydi? O da tam bir siyasi intihardı. Ve sonuçta MHP baraj altı kalmıştı. İktidara da AKP gelmişti! (Bir daha da gitmedi.) Bahçeli’nin bu ikinci siyasi intiharının bedeli çok daha ağır olabilir. Sadece kendi partisine değil bütün Türkiye’ye zarar verecek bir yola sokuyor…
Aman dikkat!

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Bir Abinin Kardeş Sevgisi Bir Subayın Vatan Sevdasıyla Birleşince

Bir abinin kardeş sevgisi bir subayın vatan sevdasıyla birleşince Yarbay Mehmet Alkan'ın şu çığlığı gündeme oturdu...
"Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonuna kadar savaş diyor. Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip 'Şehit olmak istiyorum' diye bir şey yok."
Türkiye'nin 7 Haziran'dan beri yaşadıkları bu kadar veciz anlatılabilirdi...
Sanki şehit yüzbaşımız hayata geri dönmüş, AKPKK ittifakından hesap soruyor... 
Bu çığlığıyla Yarbayımız "gönüllerin paşası" oluverdi.
***
Çığlık bu kadar içten, haklı ve etkili olunca AKP'liler linç kampanyası başlattı. 
Önce "paralelci" dediler. Ama tutmadı, çünkü Ergenekon tertibinde hedef alınan subaylardan biri olduğu ortaya çıktı. 
Sonra "Alevi" dediler. O da yanlış çıktı. Hoş, Alevi olsa ne yazar? Siz Müslüman bile değilsiniz, hırsızsınız.
Sonra "DHKP-C ile bağlantılı" dediler, bu hiç tutmadı. Hele hele teröristbaşı Apo'yu "barış güvercini" ilan edenlerin TSK'nın şerefli bir yarbayına "terörist" diyebilmesi AKP zihniyetinin tipik bir örneği: Demagoji, pragmatizm, yüzsüzlük ve yalancılık iç içe...
***
AKP 7 Haziran'da tek başına iktidarı yitirince Tayyip gözünü kararttı, kaos planını devreye soktu. 45 günde bir hükümet kurulamadı ama 60'ı aşkın şehit verdik. Tam rakam veremiyorum çünkü bu yazıyı okuduğunuz anda bile bu rakam değişebilir! Maalesef...
Tayyip aklı sıra "PKK'yla mücadele ediyoruz" diyerek MHP'ye yitirdiği oylarını geri alacak ve tek başına iktidar için gerekli 18 milletvekilini toparlayacaktı. Ancak Türk milleti Atatürk'ün de dediği gibi "Zekidir." Millet Tayyip'in bu kaos planının farkına vardı. "Katil Erdoğan" şehit cenazelerinde en çok atılan slogan oldu. Bakanlar protesto ediliyor, Tayyip'in cenazelere gönderdiği çelenkler parçalanıyor... 
Tayyip'in kaos planı geri tepti. 
Erken seçimlere iki ay kadar bir süre kaldı. Tayyip kaos planını devam ettirecek mi yoksa Suriye'ye girmek gibi yeni bir plan mı devreye sokacak göreceğiz. Ama Yarbay'ın çığlığı Tayyip hangi planı uygularsa uygulasın bu ülkeyi artık yönetemeyeceğini göstermiştir. 

18 Ağustos 2015 Salı

Tayyip'in Erken Seçim için Başlattığı Kanlı Tiyatroda İkinci Perde: IŞİD Tehdidi


IŞİD bir video yayınlayarak Türkiye'yi tehdit etti.

Bu video sayesinde AKP bir taşla birkaç kuş vurmuş oluyor:

1. Bakın, biz IŞİD'i desteklemiyoruz, bizi de tehdit ediyorlar diyecekler. Tayyip olası bir Uluslararası Ceza Mahkemesi davası için tedbirlerini alıyor. Ama muhtemelen videoda ellerinde tuttukları silahlar bile MİT TIR'larından çıkma...

2. İncirlik'ten kalkıp Suriye'deki IŞİD mevzilerini bombalayan ABD uçakları meşrulaştırılmış olacak. Tayyip bu videoyu ABD'ye İncirlik üssünün kullanımı iznini niye verdiğinin bahanesi olarak kullanacak. Halbuki, ABD uçakları İncirlik'ten IŞİD'i durdurmak için değil Suriye'deki Kürt Koridoru'nu ve ardından da Kürt Devleti'ni kurmak için havalanıyor.

3. Tayyip, Suriye'de bir savaşa girmek için bahane yaratmış olacak. Erken Seçim öncesi PKK'ya karşı operasyonların ve verilen şehitlerin "yeterli" (!) gelmediği düşünülürse kanlı tiyatronun ikinci perdesi "IŞİD'le savaş" olacak. Bu video o ikinci perde için hazırlık olabilir.

"Verin 400'ü bu iş huzur içinde çözülsün" sözlerini unutmayın Tayyip'in...

Bir diktatörün Başkanlık hayalleri için ne tiyatrolar oynanıyor, uyanık olmak lazım.

17 Ağustos 2015 Pazartesi

AKP-ABD-PKK anlaştı: Suriye’de Kürt devleti kuruluyor

İncirlik neden tekrar faal?
Bütün Türkiye AKP’nin erken seçim provokasyonlarına kilitlenmiş her gün gelen şehitlere üzülürken İncirlik’ten Amerikan uçakları kalkıp Suriye’yi vurmaya başladı… ABD’nin İncirlik’i kullanması her zaman için Ortadoğu’daki emperyalist emellerinde yeni bir aşamaya geldiğinin göstergesidir. ABD saldırganlığının artmasının bir sonucudur.
Peki niye durup dururken arttı Amerikan saldırganlığı? Bu soruyu doğru yanıtlamadan neler yaşandığını anlayamayız. Yandaş medyanın çığırtkanlarına göre ABD, IŞİD’i hedefliyormuş. Peki ne oldu da ABD, IŞİD’i İncirlik’i de kullanarak vurmaya karar verdi?
IŞİD yeni bir atağa mı geçti? Hayır…
IŞİD bozguna mı uğradı? Hayır…
Tersine, Kobane’den çekildiğinden beri IŞİD cephesinde çok yeni bir şey yaşandığı söylenemez. Öyleyse ne değişti? Şu son 2 aya baktığımızda Ortadoğu coğrafyasında değişen tek bir şey var: 7 Haziran seçimleri… Haftalardır Türk Solu’nda yazıyoruz: Tayyip, 7 Haziran’da beklemediği bir yenilgiyle karşılaşınca erken seçim için ülkeyi bir savaş ortamına götürmekten çekinmedi ve düğmeye bastı. ABD’nin İncirlik’i istemesi ve almasına neden olan olaylar zinciri de 7 Haziran ile birlikte başladı…

ABD’nin hedefi IŞİD’i vurmak değil Kürt Devleti’ni kurmak
Yandaş medyanın yarattığı hava şu: “ABD sonunda Türkiye’yle anlaşması gerektiğini gördü ve IŞİD’e karşı birlikte mücadele kararı verdi. Bunun için de Kürtleri satarak Türkiye’nin Kandil’e yürüttüğü operasyonlara karşı çıkmadı.”
Baştan aşağı çarpıtma ve yalan. Öncelikle ABD’nin hedefi IŞİD’i vurmak değil, Suriye’de Kürt Devleti’ni kurmak. Hedef IŞİD ise ABD niye sadece Suriye’nin kuzeyindeki IŞİD mevzilerini bombalıyor? Niye Musul’dan Bağdat’a geniş bir Irak coğrafyasındaki IŞİD’e dokunmuyor?
IŞİD bir tehditse, o tehlikenin asıl merkezi Irak’ta. Ama ABD oralara değil Suriye’nin kuzeyine saldırıyor. ABD’nin hava operasyonlarının hedefi Suriye’nin kuzeyinde Kobane ile Afrin kantonları arasında henüz PKK’nın kontrol edemediği bölgeler. Buralarda IŞİD hakim. PKK, IŞİD’le savaşı bir türlü kazanamıyor. IŞİD belki Kobane’yi ele geçiremedi ama hakimiyetindeki bölgeleri de PKK’ya yitirmiyor.
İşte ABD uçakları bu noktada PKK’nın yardımına koşuyor. PKK’nın yapamadığını ABD uçakları yapıyor ve bölgeden IŞİD’i uzaklaştırmayı hedefliyor. Şimdi, böyle bir tabloda, ABD’nin Kürtleri değil Türkleri tercih ettiği hangi mantıkla savunulabilir? Kim bilir, belki de bu anlaşmadan önce PKK Kandil’i boşaltmış, tüm gücünü Suriye’nin kuzeyine çoktan aktarmıştır. TSK da dağları taşları bombalıyordur…

ABD bombaları Afrin-Kobane arasını Kürtleştirecek
PKK’nın Suriye’nin kuzey bölgesinde Irak’tan Akdeniz’e uzanan bir hatta Kürt Koridoru oluşturmak istediği herkesin malumu. Ancak bu koridorun bir devlete dönüşebilmesi için bölgeye PKK’nın askeri olarak hakim olması yetmiyor. Bir yandan da demografik olarak bölgenin Kürtleşmesi lazım. Etnik yapı her zaman son belirleyicidir. Yeter ki etnik unsurlar bu kimliklerini unutmasın, bilincinde olsun… IŞİD’in Irak ve Suriye’de bu kadar tutunabilmesinin nedeni Sünni Arapların hem Irak hem de Suriye’de kendilerini ifade eden bir yönetime sahip olamaması.
Halbuki, Afrin-Kobane arasındaki bölgede nüfus olarak Türkmenler ve Sünni Araplar çoğunlukta. Bu yüzden ABD bombardımanının tek hedefi IŞİD’i bu bölgeden uzaklaştırmak değil, aynı zamanda sivil yerleşim bölgelerini de rahatsız ederek boşalmasını sağlamak. Böylece PKK bir taşla iki kuş vurmuş olacak. ABD bombardımanı sayesinde hem IŞİD tehdidinden kurtulacak hem de Türkmen ve Arapların boşalttığı köylere Kürtleri yerleştirerek bölgenin demografik yapısını da değiştirecek.

ABD’nin açıkça yalanladığı Türk Dışişleri…
Öyleyse yandaş medyanın bir diğer iddiasını ortaya koyalım: “AKP, ABD ile anlaştı. AKP, ABD’nin IŞİD karşıtı operasyonlarına izin verecek. ABD de Afrin-Kobane arasında PKK (PYD) hakimiyetine asla göz yummayacak.” Hatta bu iddia Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından da dile getirildi. Yandaş basın da Anadolu Ajansı kaynaklı bir haberle “Suriye’de IŞİD’den arındırılacak bölgeye PYD’nin girmemesi konusunda ABD ile mutabık olunduğu”nu iddia etti.
Ancak ABD, bunu hemen yalanladı. Üstelik bir değil, iki değil üç kere! Tabii bu yalanlamalar yandaş medyada yer almadı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner “Bugün basında yer alan haberlerde IŞİD’den arındırılmış bölgeye YPG veya PYD güçlerinin girişine izin verilmeyeceği iddia ediliyor. Bunu doğruluyor musunuz?” şeklindeki soruya “Hayır. Doğrulamıyorum.” cevabını verdi. Net bir şekilde. Hatta PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin bölgedeki mücadelesini “kesinlikle” desteklediklerini ve işbirliğini sürdüreceklerini açıkladı. Aslında tablo bu kadar net. ABD’nin AKP’ye Kandil için izin verdiği falan yok, aksine ABD, AKP’den PKK yanlısı operasyonlar için İncirlik’i kullanma iznini almış, durum bu.

AKP-PKK anlaştı mı?
Öyleyse can alıcı soruyu sormak gerekiyor: AKP ile PKK anlaştı mı? Şöyle bir senaryo gerçekleşmiş olabilir: Tayyip, 7 Haziran yenilgisi sonrası paniğe kapılır ve düşen oylarını artırmanın tek yönteminin PKK’ya karşı mücadele ediyor görünümü vermek olduğunu hesaplar. Ama bunu yaparken Türkiye’de bir PKK ayaklanmasının başlamasını da göze alamaz. Çünkü bu durumda ters tepebilir, başarısızlık durumunda AKP’ye tepki artabilir. Bu yüzden PKK ile Suriye’nin kuzeyi konusunda anlaşılır: AKP bölgenin PKK kontrolüne geçmesine ses çıkarmayacak. Bunun karşılığında da PKK, AKP’nin Kandil’e yönelik operasyonlarını kabul edecek.
Bu anlaşma nasıl yapıldı, bilemeyiz. 5 yıldır müzakere sürecini kesintisiz sürdüren iki taraf, PKK ve AKP, böyle bir anlaşmaya varacak zemine de, oturacak masaya da sahipler. Ama anlaşmalar her zaman rol dağılımı şeklinde olmaz. Bazen iki tarafın stratejileri de ortak bir noktada buluşur. Bir üçüncü taraf da arabuluculukla fiili anlaşmayı sağlar. Mesela ABD, AKP’ye şöyle der: Suriye’nin kuzeyindeki Kürtleşmeye sesini çıkarma. Biz de Kandil’e operasyonlarına sessiz kalalım. PKK’ya da şöyle der: Kandil’i boşalt. Türkiye’deki hedeflerini bir süre ertele. Suriye’deki Kürt devletinin inşasına öncelik ver. Üç tarafın da kazanacağı bir stratejik uzlaşma.
AKP kazanır: Erken seçime kadar “PKK karşıtı” gözükerek MHP’ye yitirdiği oyları toparlar. ABD kazanır: IŞİD’ı Suriye’nin kuzeyinden uzak tutar, Kürt devletinin kuruluşunu hızlandırır. PKK kazanır: Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kuracak güce ulaşır.

PKK önceliği Suriye’ye mi verecek?
Suriye’nin kuzeyi için yapılacak bir anlaşma PKK için de yaşadığı tıkanmayı aşmak için bir adım. Tıkandılar, çünkü Irak’ın kuzeyinde Kürt devletini kuramıyorlar. Türkiye’de de belli bir noktaya geldiler, ancak daha ileri gidemiyorlar. Ayaklansalar başarılı olacakları şüpheli. Başarılı oldular diyelim, kurdukları Kürt Devleti’nde ne yapacaklar? İstanbul ve İzmir’den vaz mı geçecekler?
HDP de gelebileceği maksimum seviyeye geldi. En fazla %1-2 Kürt oyu daha alabilir AKP’den o kadar. Batıdaki Türklerden ya da genel olarak CHP’ye oy veren Alevi seçmenden destek alamayacağı ortada. AKP’yle yürüttükleri Kürt Açılımı da bir noktaya geldi tıkandı. Apo dışarı çıkmadan süreç daha fazla ilerleyemez, bu da kolay değil.
Halbuki, Suriye’de ne bir otorite kaldı ne de devlet. Ne yapılacaksa orada yapılabilir. PKK bir Kürt Devleti istiyorsa bunu en kısa sürede kurabileceği yer Suriye olarak gözüküyor. Irak ve Türkiye’deki planlarını erteleyip Suriye’ye yoğunlaşmayı tercih edebilir.

Son sözü Türkler söyleyecek
Peki bütün tarafların kazandığı bir durum olabilir mi? Elbette hayır. Zaten AKP, PKK ve ABD bütün tarafları temsil etmiyor. İşin bir de Türk tarafı var. Bu 3’ünün de kazandığı noktada kaybeden elbette Türk milleti olacaktır. Bizim kimi “saf” milliyetçiler “AKP PKK’yı vuruyor” diye operasyonları destekleyedursun, asıl Kürt devleti Suriye’de kuruluyor.
Ama endişeye gerek yok çünkü bu üçlü anlaşmanın geleceği de yok. Her şeyden önce AKP artık bu ülkeyi yönetemez. Erken seçimi kazansalar dahi Türk milletinin vicdanı böyle bir iktidarı artık kaldıramıyor, bu açıkça ortada. PKK da son tahlilde kazanamaz. Kıytırık bir Kobane kantonunu savunmak için bile ABD bombalarına muhtaç kalmış bir örgüt Suriye’nin bütün kuzeyinde mi devlet kuracak? O devleti ABD bombalarıyla kursalar bile nasıl yönetecek, devamını nasıl getirecek? Barzani 25 yıldır ABD desteğini alıyor, kurabildi mi Kürt devletini?
Ve ABD… ABD de son tahlilde kazanamayacak. Suriye’nin kuzeyine saldırmak için İncirlik’e bu kadar muhtaç olması bile çaresizliğini gösteriyor. Emperyalistler güçlü olabilir ama güçleri her şeye yeterli olamıyor işte.
Peki Türk milleti? Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgi Atatürk gibi bir lideri çıkarmış, Türk milletinin ayağa kalkmasını sağlamıştı. Benzer bir uyanışı 100 yıl sonra tekrar yaşıyoruz. ABD-AKP-PKK ortaklığının Türk milletine öğrettiği çok şey var. Ve emin olun dipten ve derinden bu millet uyanıyor…
O yüzden rahatlıkla söyleyebiliriz: AKP, ABD ve PKK çok sevinmesin. Son sözü Türkler söyleyecek. İlk adım, üçlü anlaşmanın AKP ayağını bitirmek olmalı… Erken seçim bir fırsat…

14 Ağustos 2015 Cuma

Kısa Bilanço: AKP 14 Yılda Türkiye'yi Ne Hale Getirdi

AKP kurulalı 14 yıl olmuş...
Bu 14 yılda neler yaşandığı kısa bir bilançosu bile AKP'nin misyonunu ve kimliğini ortaya koyuyor:

- Türk Ordusu Ergenekon-Balyoz gibi kumpaslarla zayıflatıldı.
- Bitme noktasındaki PKK 11 ilde belediye yönetir güce ulaştı. Yasal partisi %14 oy alıyor.
- Türk ekonomisi Tayyip'in şirket muhasebesi gibi yönetilir oldu.
- Özelleştirme ve peşkeşlerle kamu ekonomisi tamamen yok edildi.
- Cumhuriyet'in bütün değerleri bir bir kaldırıldı, zayıflatıldı. "Andımız" bile okunmuyor artık.
- Eğitim sistemi Kur'an kurslarına ve İmam Hatiplere devredildi.
- Sadece Kürtçülük değil, her türk etnik kimlik kışkırtıldı, devlete karşı savaş açtılar.
- Cemaate karşı mücadele diye Emniyet teşkilatı darmadağın edildi. Ordu'dan sonra Polis de tasfiye edildi.
- 17-25 Aralık'ın üstü örtüldüğü gibi soruşturma yürüten polisinden savcısına görevden alındı. Artık bu ülkede yolsuzluk serbest, yolsuzlukla mücadele yasak.
- Ortadoğu'da Katar dışında dost ülkemiz kalmadı. Hatta çoğuyla savaşın eşiğindeyiz.
- Kıbrıs diye bir dava kalmadı, KKTC fiilen ortadan kalktı.
- ABD Irak'a yerleşti.
- Kürt devleti sadece Irak'ta değil Suriye'de de fiilen kuruldu.
- İran Ortadoğu'da en çok güçlenen ülke oldu.
- Sahiller, ormanlar, bütün çevre güzelliklerimiz bir bir yağmalandı.
- Tayyip 100 milyara ulaştığı söylenen servetiyle dünyanın en zengin cumhurbaşkanı oldu.
- 3 milyondan fazla Suriyeli ülkemize doluştu. 2-3 sene sonra seçmen olacaklar, en az %5'lik bir oy potansiyeline sahip olacaklar.

Bir parti 14 yılda bunları nasıl başarabilir?
Bir parti kurulduktan bir sene sonra nasıl tek başına iktidar olur?
Bir parti 13 yıl kesintisiz nasıl iktidarda kalabilir?

Bu soruları yanıtlamadan neden öncelikle AKP'den kurtulmamız gerektiğini anlayamazsınız. Ve hâlâ AKP'nin PKK karşıtı olduğunu sanıp desteklersiniz...

Benden uyarması...

13 Ağustos 2015 Perşembe

Erken seçim: Tayyip tekrar zar atıyor

AKP-CHP koalisyon görüşmeleri sonuçsuz kaldı. Aslında herkesin beklediği bir sonuçtu. Davutoğlu bir koalisyona yaşansa bile Tayyip'in asla kabul etmeyeceği biliniyordu. 
Bir yandan 17-25 Aralık gibi yolsuzluk dosyaları, bir yandan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Tayyip'in yargılanmasına neden olacak MİT TIR'ları vs, bir yandan "vatana ihanet" kapsamına sokulabilecek AKP-PKK görüşmeleri... 
AKP iktidardan düşerse Tayyip'i yargılanmaktan başka bir şey beklemiyor. Tayyip en küçük bir yargılanma ihtimalinden bile korktuğu için bu meclisin yenilenmesini istiyor. 
Tekrar zar arttı. Şansını bir daha deneyecek.
Bu provokasyon ortamı seçime kadar devam edecektir. Ama altında kalan Tayyip olacak inşallah.

11 Ağustos 2015 Salı

“Şerefsiz” bir iktidara son vermek en büyük “şeref”tir

Şerefine Tayyip!
Bahçeli’nin “şerefsiz” açıklaması büyük bir tartışma başlattı. Halbuki “şerefsiz” kavramını Türk siyasetinde ilk kullanan Bahçeli değildir, Gezi direnişidir. Gezi eylemleri sırasında milyonlar son derece zeki bir slogan yaratmıştı: “Şerefine Tayyip”… Hem Tayyip’in “şeref”ine bir gönderme hem de o dönemde Tayyip’in ünlü Atatürk’e ayyaş yakıştırmasına…
O eylemlerde o sloganı atan milyonlar arasında ülkücü gençler de vardı. Yani “şeref” meselesinde MHP tabanı tercihini iki sene önce çoktan yapmıştı… Bahçeli de tabandan gelen bu sese kulağını tıkamamış, hatta toplumda yükselen AKP karşıtlığına seslenecek bir siyaset izlemeye başlamıştı. Gezi eylemleri sırasında Bahçeli eylemcilerin yanındaydı. Bugün olsa neler diyebileceğini tahmin edebiliyorsunuzdur. Mesela Berkin Elvan’a sahip çıkmıştı Bahçeli. Sizce bugün tüm söylemini CHP karşıtlığı üzerine kuran Bahçeli’yi o günlere götürsek aynı tepkiyi gösterir miydi? Yoksa Berkin’e Tayyip gibi “polise taş atan şerefsiz” diyerek mi saldırırdı? Ne değişti Allah aşkına? “Şerefsiz” meselesini doğru yanıtlamanın yolu bence buradan geçiyor: MHP’deki bu hızlı değişimi anlamaktan…

MHP’nin 7 Haziran gecesi değişen AKP politikası
6 Haziran’ın Bahçeli’si ile 7 Haziran’ın Bahçeli’si birbirinden farklıdır. Hatta neredeyse zıddıdır. Hatırlayın… 7 Haziran öncesi seçim çalışmaları sırasında Bahçeli’nin hedefinde hangi parti vardı? AKP… Meydanlarda kimi yuhalatıyordu? AKP’yi… Afişlerde hep neyi eleştiriyordu? Hırsızlığı, yolsuzluğu… Yani AKP’yi…
Kısacası, Bahçeli bütün seçim kampanyasını AKP’ye vurmak üzerinden kurmuştu. Çok da doğru bir stratejiydi. Bütün hileye-hurdaya rağmen AKP tabanından %3-4 oy almayı başardı. Peki 7 Haziran sonrası? Bahçeli bütün söylemini CHP karşıtlığı üzerine kurdu. Sanırsınız ülkeyi 13 yıldır yöneten AKP değil, CHP… MHP ilk geceden beri “CHP gitsin AKP’yle koalisyon yapsın, Çözüm Sürecini birlikte yürütsünler” propagandası yapıyor. Halbuki 7 Haziran ile birlikte AKP ilk defa bir seçimde azınlığa düşmüş, tek başına iktidar kuramaz hale gelmişti. Türk milleti büyük bir mutlulukla AKP’nin bu yenilgisini izliyordu. Bahçeli’nin bu CHP karşıtı tavrı her şeyden önce CHP ile MHP’nin birlikte AKP karşıtı bir blok kuracağı beklentisini yıktı. Esas hayal kırıklığı bu. 2 aydır yaşadıklarımız ortada.
Bahçeli, eleştiri oklarını sürekli CHP’ye doğrultuyor… 7 Haziran öncesinde olduğu gibi sürekli AKP’yi vuran Bahçeli’den eser yok. Ne değişti?

Bu kadar eleştirdiğiniz CHP ile niye “Çatı Aday” belirlemiştiniz?
Sadece Bahçeli’ye değil, bütün MHP teşkilatlarının söylemlerine bakın, aynı şeyi göreceksiniz: “CHP Kürtçü”… “CHP artık Atatürk’ün partisi değil”… “CHP Açılımı savunuyor”… “CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu Kürtçü”… Sanki, Açılımı CHP başlatmış… Sanki Habur rezaletine CHP imza atmış… Sanki Oslo’da PKK’yla müzakere masasına CHP oturmuş… Sanki İmralı’da Apo’nun ayağına kadar gidip anlaşmaları imzalayan CHP’ymiş… Sanki Apo’nun kuryeliğini yapıp emirlerini Kandil’e ulaştıran CHP’ymiş…
CHP içinde Kürtçü bir kanat var, doğrudur. Bu Kürtçü çizgiyle biz de Türk Solu olarak mücadele ediyoruz. Ancak iki mesele var:
1. CHP içinde Kürtçüler var, evet, ama AKP külliyen Kürtçü bir parti.
2. AKP iktidarı boyunca PKK ve Kürtçülük öylesine palazlandı ki… 2002’de bitme noktasına gelmiş PKK terörü AKP iktidarının tavizleri, Kürt açılımı ve Oslo/İmralı süreçleriyle yeniden ayağa kalktı. Yani bir partinin Kürtçülüğünü sorgulayıp eleştireceksiniz, biraz vicdanlı ve akıllı davranıp oklarınızı önce AKP’ye yöneltmeniz gerekmez mi? Ayrıca CHP bugünkü noktaya son birkaç ayda gelmiş değil. Bugünkü yönetimi de, örgüt yapısı da 2-3 yıldır aynı. Örneğin, bugünkü CHP neyse mesela 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi dönemindeki CHP de o. Peki bugün CHP’yi “Kürtçü” diye eleştiren Bahçeli tam bir sene önce, 10 Ağustos 2014’te niye bunları dile getirmiyordu? Bugün “asla yan yana gelmeyiz” dediği CHP’yle bir yıl önce nasıl olmuş da “çatı aday” belirlemişti?
Demek ki değişen CHP değil MHP…
MHP geçen sene çok doğru bir siyaset izlemiş ve önceliği Tayyip’ten kurtulmaya vererek CHP ile ittifaka girmişti. CHP’nin bugün eleştirdikleri yönlerini o dönemde ikinci plana atmışlar, AKP muhalifi bir partiyi yıpratmamayı tercih etmişlerdi. Ama bugün AKP’yu unutmuş, bütün eleştiri oklarını CHP’ye yöneltmiş durumdalar. Ne değişti?

“Şerefsiz” açıklamasının hedefi PKK değil CHP
Hiç taklalar atmaya, politik demagoji yapmaya gerek yok. “Şerefsize şerefsiz deriz” kolaycılığına kimse sapmasın. Bahçeli “şerefsiz” derken aslında CHP’yi kastediyor. Bugüne kadar, HDP yönetimine “şerefsiz” dediğini duydunuz mu? Hayır… Hatta Ahmet Türk’ten Selahattin Demirtaş’a, Hasip Kaplan’dan Sırrı Sakık’a HDP önde gelenleriyle tokalaşmaları hafızalarda… Bugüne kadar, HDP seçmeni milyonlarca Kürde “şerefsiz” dediğini duydunuz mu? Hayır…
Aksine “bin yıllık kardeşlik” mitinglerinde PKK’yı en çok güçlendiren sloganı attırmadı mı: “Türk-Kürt kardeştir.”
“Şehitlerimize sahip çıkmayana elbette şerefsiz deriz” söylemlerine de aldanmayın. AKP iktidarı boyunca PKK ne zaman azgınlaşsa, Türk milleti sokağa inse, “itidal” çağrılarıyla insanları evine dönmeye çağıran Bahçeli değil miydi? Ne değişti?

MHP, AKP’yi devirmekten korkuyor
Neyin değiştiği son derece net: AKP’nin sonu geldi. Ve Türk milleti CHP ile MHP’nin bir araya gelerek Tayyip’in yıkıma sürüklediği Cumhuriyeti tekrar ayağa kaldırmasını istiyor. 7 Haziran seçim sonuçlarının verdiği tek mesaj budur. Açık söyleyelim, Bahçeli sorumluluktan kaçıyor. AKP’nin yıktıklarını yeniden kurmak yerine, AKP’nin yıkım faaliyetine muhalefet etmeyi tercih ediyor. “AKP, HDP ve CHP ile Açılım Hükümeti kursun” söyleminin başka bir anlamı var mı? “Açılımı bitireceğiz” diyen MHP değil miydi? “Milletimiz bize muhalefet görevi verdi” açıklaması görevden kaçmak değil midir? Evet, Bahçeli sorumluluktan kaçıyor. Elbette kolay değil AKP sonrası Türkiye’yi yeniden kurmak, ayağa kaldırmak… PKK’yla savaşman lazım…
AKP’nin yolsuzluk-hırsızlık çarkıyla çökerttiği ekonomiyi düzeltmen lazım… Ortadoğu’da bütün ülkelerle savaşın eşiğindeyiz, tekrar dostluklar kurman lazım… Ordu tasfiye edilmiş, Emniyet dağıtılmış… Teröristler sokakta roketatarla geziyor. Güvenlik güçlerini yeniden organize etmen lazım… PKK’nın partisi 6 milyon oydan fazla oy alan, bırakın barajı geçmeyi %14’e ulaşmış bir partiye dönüşmüş. Terör örgütünün arkasındaki bu yoğun desteği devletin yanına çekmen lazım…
Kolay işler değil bunlar… Şimdi anladınız mı bu değişimin nedenini? “Açılıma karşıyız” demek kolaydır. Açılımın verdiği zararı düzeltmek zordur. “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganı atmak kolaydır. Terörü bitirecek operasyonu yapmak ve önlemleri almak zordur. “Şerefli muhalif”i oynamak kolaydır. “Şerefsiz” bir iktidarı devirmek zordur.
“Şeref” bekçiliğine soyunanlar, çantalarında 3.000 kişilik “şerefsiz” listeleriyle gezinenler, en büyük “şeref”in “şerefsiz” bir iktidara son vermek olduğunu bilmeli… Doğa boşluk kabul etmez. AKP’nin sonu geldi. Siz içinde yer alın ya da almayın, Tayyip sonrası yeni bir Türkiye kurulacak. İleride “şerefli” olarak mı “şerefsiz” olarak mı hatırlanacaksınız size kalmış…

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Rumların İşkenceyle Öldürdüğü Hava Şehidimiz Cengiz Topel'i Saygıyla Anıyorum

Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel, 51 sene önce bugün, 8 Ağustos 1964'te Kıbrıs'a düzenlenen bir hava harekâtı sırasında şehit düştü.
Kendisi ilk hava harekâtı şehidimizdir.
İsabet alan uçağından paraşütle atlamış, Rum tarafına inince, Rum askerler tarafından saldırıya uğramış, son mermisine kadar kendisini korumuş. Daha sonra sorgulanmak üzere hastaneye kaldırılmış, gördüğü işkencelere rağmen hiç bilgi vermeyince infaz edilmiş.
Allah rahmet eylesin...
Bugün Kıbrıs'ı satmaya hazırlanan AKP iktidarı ve basiretsiz komutanlar yüzünden kemikleri sızlıyordur...
Merak etme şehidim... Bu ülke de Kıbrıs da onlara kalmayacak...

CHP ve MHP'yi Bekleyen Tehlike

7 Haziran seçimlerinden beri tartışıyoruz, konuşuyoruz... Peki ne yapmaya çalışıyoruz?

Açık söyleyeyim. Türkiye'de iki tehlike var:
1. MHP, AKP'ye yanaşıyor.
2. CHP, HDP'ye yanaşıyor.

Yani, Türkiye'nin iki büyük "Kürtçü" partisi AKP ile HDP, iki büyük "milli" partisi CHP ile MHP'yi birbirinden koparıp kendi yanına çekmeye çalışıyor.

Bu tabloda saflaşma AKP-MHP ile CHP-HDP arasında olacak gibi görünüyor. Bu saflaşmanın tek kazananı olur: PKK...

O yüzden ne yapmaya çalışıyoruz?
1. MHP'nin ve MHP'lilerin AKP'ye yanaşmasını önlemeye çalışıyoruz.
2. CHP'nin ve CHP tabanının HDP'ye yanaşmasını engellemeye çalışıyoruz.

Başarılı olursak bu ülkede Gezi eylemlerinde olduğu gibi milliyetçisi, solcusu, Atatürkçüsü bir araya gelir ve Ulusal bir birliktelik kurulur. AKP'nin de PKK'nın da en büyük korkusu bu.

Başarılı olamazsak? İşte o ihtimali düşünmek bile istemiyorum. 80 öncesinden beter bir terör ortamı bizi bekliyor. Çünkü bu sefer IŞİD gibi bir örgüt de Türkiye topraklarında. Ayrıca PKK son derece güçlü...

CHP'li ve MHP'li arkadaşları sorumlu davranmaya çağırıyorum. Bizler birbirimizin düşmanı değiliz. Ortak düşmanımız AKP ve PKK'dır. Şimdi bu ikisi birbirine girdi. Bunu bir fırsata dönüştürüp Kürt-İslamcı cepheyi darmaduman edebiliriz...

6 Ağustos 2015 Perşembe

Bursa'da Şehit Cenazesinde Atılan Slogan: "Erdoğan Oğlunu Askere Gönder"

Şehit cenazeleri bu milletin vicdanıdır...
Orada koalisyon hesabı yapan yoktur...
Orada "milliyetçi görünme" kaygısı da bulunmaz...
Siyasi ihtiras değil acı konuşur orada...
"Tayyip düşmanlığı gözlerini karartmış" diyemezsiniz onlara...
Onlar... PKK karşıtlığını siyasi malzeme yapanlar değil PKK'ya karşı canı yananlardır...
Ve iki haftadır yaşananları çok güzel çözümlemiş bugün Bursa'da şehit yakınları.
Atılan slogan tüylerimi ürpertti:
"Erdoğan oğlunu askere gönder!"
Sayfalarca yazıdan, yüzlerce paylaşımdan, binlerce tweet'ten daha açık ve net anlatıyor her şeyi.
Türk milleti yaşananların bir erken seçim tuzağı olduğunu görüyor.
Şehit cenazelerinde bu milletin vicdanı yine doğru yolu buluyor...
Umarım "PKK karşıtlığı"nı AKP'nin koltuk değneği olmanın bahanesi haline getirenler de anlar...

3 Ağustos 2015 Pazartesi

AKP’nin “Kürt koridoru”na operasyonu: Kürt devletini durdurmaz hızlandırır

“Kürt Koridoru” kurulurken Tayyip göz yummuştu
Suruç’taki patlama ve bir astsubayımızın IŞİD tarafından şehit edilmesinin ardından Türkiye sınır ötesi harekâta girişti. 24 Temmuz 2015’te başlayan hava operasyonlarında TSK’nın iki hedef vardı: Irak’ın kuzeyinde PKK ve Suriye’nin kuzeyinde IŞİD…
Aynı gün, ABD ile varılan anlaşma gereği, Amerikan uçaklarının İncirlik üssünü kullanarak Suriye ve Irak’ta IŞİD mevzilerini bombalamasına izin verildi. Birkaç gün sonra ABD’ye verilen izin Batman, Diyarbakır ve Malatya askeri üslerinin kullandırılmasıyla genişletildi. Bu satırlar yazılırken Türkiye’nin IŞİD ve PKK mevzilerine yönelik saldırıları devam ediyordu. Peki, neler oluyor?
Öncelikle Kürt Koridoru meselesini biraz açalım. AKP yandaşı kalemler, operasyonların Kürt Koridoru’na karşı gerçekleştiğini söylüyor. Hatırlanacağı üzere, 2011-2012’de Suriye’de başlayan iç savaş neticesinde Esad, Suriye’nin kuzeyinden çekilmişti. Esad, o bölgeyi muhaliflere, yani El Nusra-ÖSO gibi Türkiye’nin de desteklediği Sünni silahlı güçlere terk etmektense PYD gibi PKK yanlısı Kürt gruplara bırakmayı tercih etmişti. Böylece Kürtler 3 bölgede “kanton” olarak nitelendirdikleri bağımsız yapılar kurdular. Batıdan doğuya doğru sıralarsak: Afrin, Kobani ve Kamışlı.
Kürtler daha sonra süreç içinde bu üç kantonun arasında kalan ve Türkmenlerle Sünni Arapların çoğunlukta olduğu bölgeleri yavaş yavaş Kürtleştirmeye koyuldular. Suriye’deki Esad karşıtı Sünni grupların bu bölgelerde pek ağırlığı yoktu. Türkiye ise o dönem bu üç Kürt kantonunun birleşerek Suriye sınırımız boyunca fiili bir Kürt devleti kurması sürecine karşı çıkmadı. Bu şüphesiz o günlerde AKP’nin PKK’yla yürüttüğü Kürt Açılımı’nın ve Oslo-İmralı müzakere sürecinin de önemli sonuçlarından biriydi. Anlaşılan AKP, PKK’nın Türkiye’deki askeri eylemlerine son vermesi karşılığında Suriye’deki bu Kürt Koridoru olgusunu sessizce karşılamayı tercih ediyordu.
Geçtiğimiz sene ise IŞİD’in hem Irak hem de Suriye’de atağa geçmesi üzerine Kürt Koridoru’nda durum değişti. IŞİD, Suriye’deki diğer Esad muhaliflerinin yapamadığını yaptı ve üç Kürt kantonu arasında kalan bölgelerde hakimiyet kurarak Türkiye sınırına ulaştı. Özellikle Kobani’de gerçekleşen çatışmalarda IŞİD Kürtlerin aleyhine önemli mevziler kazandı. Ancak o zamana kadar IŞİD’in genişlemesine çok fazla sesini çıkarmayan ABD, Kürt kantonlarının tehlikeye girmesi üzerine müdahale etti ve ABD bombalarının da katkısıyla IŞİD Kobani’den çıkarıldı.
Ancak ABD’nin Kürt yanlısı operasyonları durmadı, devam etti. Geçtiğimiz haftalarda Kobani ile Kamışlı arasında kalan Tel Abyad’ın da IŞİD’den Kürtlere geçmesiyle birlikte Suriye sınırımız boyunca geniş bir bölgede kesintisiz bir Kürt varlığı gerçekleşmiş oldu. Eğer Gaziantep’in tam güneyine düşen bölge de Kürtlerin eline geçerse Kürt Koridoru gerçekten kurulacak ve Türkiye Akdeniz’den İran’a uzanan bölgede güney sınırlarının tamamında PKK ve Peşmerge varlığıyla kuşatılacak. Bu şüphesiz ulusal güvenliğimiz için büyük bir tehdit.
ABD, Kürtlere karşı Türkiye’yi mi tercih etti?
“Yandaş” kalemler zafer cümleleri döktürüyor: “Tayyip ABD ile anlaştı. IŞİD’i vurmak karşılığında PKK’ya karşı harekâtlar için izin aldı.” Peki, durum gerçekten de böyle mi? ABD klasik bir emperyalist ülke. Çıkarlarını korumak için herkesi şaşırtan kıvraklıklar sergileyebilir, bir dönem müttefiki olarak desteklediği bir devleti zayıfladığı anda terk edebilir, hatta bizzat düşmanının yanında yer almaya koyulabilir. Bunun en bilindik örneği İran-Irak Savaşı’nda desteklediği Saddam’ı, savaşın hemen ertesinde Kuveyt işgalini bahane ederek devirmesidir.
Ancak Kürtler, ABD için kolaylıkla vazgeçilebilecek bir “müttefik” değil, bir “stratejik piyon”dur. ABD bazen İran’ı, bazen Sünni Arapları, bazen Türkleri, bazen de Şii Arapları müttefiki olarak görebilir. Ama ABD bunların hiçbirisine yüzde yüz güvenemez. Çünkü Ortadoğu’da kimsenin haddinden fazla güçlenerek ABD’ye kafa tutmasını içine sindiremez. Bu kendi emperyal hedefleri açısından büyük bir risk olur.
Kürtler ise ABD açısından herhangi bir tehlike arz etmez. Çünkü Kürtlerin Ortadoğu’da tarihsel hiçbir gücü yoktur. Hiçbir zaman bir Kürt devleti var olmamıştır. Ayrıca ABD, 90’ların başından beri Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurma çabasının bir türlü sonuç vermemesinden de anlamış olmalı ki, etnik bir unsur olarak Kürtler Ortadoğu’da bir devlet kurma yetenek ve potansiyeline sahip olmaktan çok uzaktır. Bu durum, ABD için hem bir handikap hem de avantaj. Handikap, çünkü milyarlarca dolar masrafla desteklediği Kürtler bir türlü devletleşemiyor. Avantaj, çünkü Kürtler ne olursa olsun ABD desteğine muhtaç ve hiçbir zaman ABD’ye kafa tutacak bir potansiyeli barındırmıyor. Bu yüzden ABD’nin Kürtleri terk ederek Türkiye’yi destekleyeceğini düşünmek saflık olur.
AKP’nin sınır ötesi harekâtları PKK’ya ne kadar zarar verebilir?
Peki, ABD, Türkiye’nin PKK’ya yönelik sınır ötesi harekâtlara neden ses çıkarmıyor? Yandaş medyada estirilen havanın tersine, PKK bu hava operasyonlarıyla büyük zarar görmüyor. Türkiye 90’lı yıllar boyunca da sınır ötesi harekâtlar yaptı, ama o dönem bunların bir anlamı vardı. Türk Ordusu, PKK’nın Güneydoğu’daki varlığına öyle darbeler indirirdi ki, teröristler çareyi Irak’ın kuzeyine kaçmakta bulurdu. Türk Ordusu da sınır ötesi harekâtlarla o bölgelerde terör örgütüne son bir darbe indirmiş olurdu. Kısacası sınır ötesi harekâtlar tabiri caizse bir nevi “cila”ydı.
Günümüzdeki operasyonların ise böyle bir karakteri yok. PKK’nın Türkiye’deki varlığına yönelik herhangi bir operasyon düzenlenmiyor. KCK’dır, HDP’dir, yasal veya yasadışı hiçbir PKK mevzisine dokunulmuyor, direkt sınır ötesinde PKK kampları vuruluyor. Bu da elbette yeterli değil. Üstelik PKK kampları karadan değil havadan vuruluyor. Gerçekten kamplar zarar görüyor mu yoksa TSK dağı taşı mı bombalıyor, bilmemizin imkanı yok. Çünkü PKK kamplarıyla ilgili istihbarat ABD’den geliyor.
Bu yüzden ABD’nin sırf IŞİD’e karşı Türkiye’nin desteğini almak için PKK’ya karşı “sözde” bir operasyon düzenlemesinin önünü açtığı düşünülebilir.
Bu gidişle Kürt Devleti TSK’ya kurdurulacak
Aslında yaşananlar son derece basit… “ABD Türkiye’yi mi tercih etti?” ve “Tayyip ABD ile arasını düzeltti mi?” gibi karmaşık komplo teorileriyle uğraşmaktansa bazit gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor:
1. Türkiye’nin Kobani ile Afrin arasında bir güvenli bölge oluşturması Kürt Koridoru’nu bir süre engelleyecek gibi dursa da aslında çok daha tehlikeli bir sonucu getiriyor: Kobani ve Kamışlı’daki Kürt varlığı kabullenilmiş oluyor. Dolayısıyla TSK’nın Suriye’nin kuzeyindeki varlığı Kürt devletini engellemiş değil, mevcut halini tescillemiş oluyor.
2. Esas tehlike ise sonrasında yaşanacaklar… Kürtlerin hamiliğinden kolay kolay vazgeçmeyecek ABD, Türkiye’ye şöyle bir oyun oynayabilir: IŞİD’e yönelik operasyona ses çıkarmaz, hatta İncirlik ve diğer üslerden kalkan uçaklarıyla destek olur. IŞİD, Türk Ordusu’nun müdahale ettiği bölgeyi boşaltır ya da boşaltmak zorunda kalır. Ardından da ABD, “Tamam, IŞİD sınırınızdan uzaklaştı, artık sınır ötesi operasyonlara son verin ve bu bölgeyi boşaltın” der. Türkiye (ya da Tayyip) ABD’nin böyle bir talebine direnebilir mi? Elbette hayır. Peki TSK, o bölgeden ayrıldığında yerini kim doldurur? Elbette PKK/PYD…
Dolayısıyla yaşanacak şey şu: Kürtler, Afrin-Kobani arasındaki Türkmen ve Sünni Arap çoğunluğu nedeniyle kantonlarını bir türlü birleştiremiyor. TSK’nın “IŞİD karşıtı” operasyonu sayesinde uzun vadede bunu gerçekleştirebilmiş olacaklar.
Kısacası TSK, aslında PYD/PKK için bir “ön temizlik” yapıyor. TSK’nın ileride Afrin-Kobani arasındaki bölgeden çekilmesi ile sınırımız boyunca bir Kürt Koridoru gerçekten kurulmuş olacak! Oyun içinde oyun… Tayyip’in ülkeyi bir savaşa sürükleyerek erken seçimi kazanmak için kurduğu stratejinin sonucu Suriye’nin kuzeyini Kürtlere terk etmekle sonuçlanacak!
Tayyip’in umurunda mı? Elbette değil. Tayyip için tek vatan toprağı Kaç-AK-Saray’dır. O sarayda oturmaya devam ettiği sürece sınırlarımız daralmış, komşularımız değişmiş, umurunda olmaz. Suriye’de, Irak’ta, hatta Türkiye’de Kürdistan kurulsun, kendisi Saray’da kaldığı sürece sesini çıkarmaz…
AKP’nin PKK karşıtı “operasyon”larından memnun olanlara duyurulur!

2 Ağustos 2015 Pazar

AKP PKK'yı mı vuruyor PKK'yla mı vuruyor?

AKP, "PKK'yı vuruyor" diye sevinenler...
Şu an Türkiye'den kalkan ABD uçakları PKK/PYD için, Kürt koridorunun devamı için IŞİD mevzilerini ve Türkmen bölgelerini bombalıyor.
Bu mu PKK'yla mücadele etmek?
Yaşananlar çok açık. Tayyip 3-5 oy için PKK'ya karşı mücadele etme görüntüsü vermek zorundaydı. Kandil vs. vurabilmek için ABD'den izin alması gerekiyordu. ABD de bu izni IŞİD'e karşı operasyonları destekleme şartına bağladı. AKP de mecbur o desteği verdi. Şimdi AKP, Kandil'e göstermelik operasyonlar düzenlerken, ABD, PKK/PYD düşmanlarını Kürt koridorundan temizliyor. Yani "PKK'ya zarar veriyor" sandığınız operasyonlar aslında PKK'nın önünü açıyor.
Bu operasyonlar Kürt koridorunu engellemez, bilakis kurulmasını hızlandırır. Çünkü Kürt koridorunun önündeki en büyük engel Kuzey Suriye'deki IŞİD varlığıydı.
Buyurun "milliyetçilik" adı altında desteklediğiniz Tayyip... Tayyip'in yaptığı her şey dönüp; dolaşıp PKK'nın çıkarına oluyor. Gayet doğal. Adam çünkü Türk düşmanı, tarihimizin en bölücü siyasetçisi... Suriye'de Kürt koridoru PKK için bir hayaldi, Tayyip sayesinde gerçekleşti...